Uzun seneler yurtdışında yaşayan biri olarak bu kadar çıplaklığa ve çirkin estetiğe uymayan görselliğe yatırım yapan bir ülke görmedim.
Estetik ve doğallık elbet şart ancak çıplaklığın altında yatan sebepleri araştırmalıyız aslında.
Gerçi şöyle bir açılım getirebiliriz; genelde geçmişten gelen mahalle ve inanç baskıları “Onu giyme söz olur bunu deme laf olur” yaklaşımı bir neden. Yine, “Açık giyinme dedikodu olur, bacak bacak üstüne atma ayıp olur, çok süslenme göz olur, fazla takıp takıştırma görgüsüzlük olur, çok açık giyinme teşhir olur” uyarıları ve en önemli baskı günah! İşte, etki tepki ve sonuçları, bir tür patlama.
Arada bir Kadiköy barlar sokağından geçeriz taze balık yemek için akşam vakitlerinde. Ama ne mümkün, yeni neslin örneğin Paris’te bile olmayan fazlaca açık kıyafetlerini izlemekten balığım soğur bakakalmaktan. Dizilerde kızların işe gitme kıyafetlerine bakıyor musunuz? Hangi patron o giysiye onay verir?
Veyahut adliye koridorlarında hâkim karşısında tanık olarak dinlenme sahnelerinde giyilen degaje kıyafetler çok afedersiniz “Yok artık” dedirtecek derecede absürt. Bu şifreli platformlardaki Türk dizileri abartı ötesi açık seçik ve alkol duvarını aşmış. Normal yaşamda içilmemesi için türlü fren konulan alkollü içkiyi o kadar normal hale getirmişler ki eve girer girmez Türk usülü yemek sofraları yerini kadeh kadeh şaraplar ve peynir çeşitlerine bırakmış. Sanki bizler bira, şarap, viski ile doğmuşuz, parmesan bizim vazgeçilmezimiz.
Kusura bakmayın bence buna ”Batı özentiliği” dışında bir yorum getirilemez!
Erkekler fazlaca hoşgörülü eşlerinin yasak aşklarını bile bir iki kadeh içerek tolere edebiliyor. En komiği kadınlar moda sayfalarından fırlamış kadar şık, hiç temizlik yapmamış veya çocuk büyütmemiş kadar bakımlı ve hep çok zengin alavere dalavere aşklar,entrikalarla tuhaf bir dünyayı izleyiciye satıyorlar. Zaten o yüzdendir ki zavallı bir kısım genç, hayatı böyle algılıyor; şık, bakımlı, içen, sevişen ve değerleri olmayan sadece rekabet dünyasında yer edinmeye çalışan, koşan, koşturan, madde dünyasında bir şeyler yakalamaya çalışan bir nesil pompalanıyor. Maneviyat zaten yok, o kadar madde dünyasındayız ki maalesef yeni nesil toplumsal kuralların farkında değil. Hatta bilmiyorlar.
Keşke dizilerde entrika yerine çağa uygun toplumsal yaşam biçimleri lanse edilse. Her zaman iyiler kazansa. Dikkat ediyorum da son zamanlarda kötüler kazanıyor. Vicdanı olmayan insan tipi yaratıldı ki buradaki anafikirde aklı olan kazanır, duygusallığa fazla da yer yok şeklinde bir anlayış hâkim.
Diziler demişken son zamanlarda özellikle Digitürk, D-Smart ve NetFlix gibi özel yabancı film kanallarında Hz.Musa ve İsrail yanlısı filmler var. Yahudilere uygulanan vahşet filmleri ya da ”Vadedilmiş Topraklar” konulu doküman filmler ile Hitler dönemi vahşet dönüyor tam da İsrail’in Gazze katliamı varken!